3.08.2013

Sünnet-i Şerif Ve Hadis İnkarcılarına Duyurulur

 "Bununla beraber Allah ve Resulü bir işe hükmettiği zaman, gerek mümin bir erkek ve gerekse mümin bir kadın için, o işlerinde başka bir tercih hakkı yoktur. Her kim de Allah ve Resulüne âsi olursa açık bir sapıklık etmiş olur"

Ahzap Suresi 36.Ayet-i Celile

 Ey Rabbim bizi sapkınlığa ve sapıklığa düşmüş kullarından eyleme sen bizleri Hz Resulullah Efendimizin (s.a.v) ve Ashabının(r.a) yolundan ayırma amin 

5.04.2013

Kendimize Gelelim Dünya Fani Ey İnsanlar

1- Gök çatladığı vakit,
2- Yıldızlar döküldüğü vakit,
3- Denizler yarılıp akıtıldığı vakit,
4- Kabirlerin içi dışına getirildiği vakit,
5- Herkes neyi önünden gönderdiğini ve neyi geri bıraktığını bilir.
6- Ey insan! İhsanı bol Rabb'ine karşı seni aldatan nedir?
7- O Allah ki seni yarattı, seni düzgün yapılı kılıp ölçülü bir biçim verdi.
8- Seni dilediği her hangi bir şekilde parçalardan oluşturdu.
9- Hayır hayır, siz cezayı yalanlıyorsunuz.
10- Oysa üzerinizde koruyucular var.
11- Değerli yazıcılar
12- Onlar, siz her ne yaparsanız bilirler
13- Kuşkusuz iyiler nimet içindedirler.
14- Kötüler de cehennemdedirler.
15- Ceza günü ona girecekler.
16- Onlar o cehennemin gözünden kaçamazlar.
17- Ceza gününün ne olduğunu sen bilir misin?
18- Evet, bilir misin nedir acaba o ceza günü?
19- O gün, hiç kimsenin başkası için hiçbir şeye sahip olamadığı gündür. O gün buyruk yalnız Allah'ındır. 

SURE-İ İNFİTAR(MEAL/ELMALILI M.HAMDİ YAZIR)

Haşa söze daha ne hacet 6. 17.18.19. Ayetler akıllı bir insan  için ziyadesiyle açık daha başka izaha anlatıma gerek yok... Rabbim bizleri o dehşetli hesap gününde koruyup Rahmetiyle muamele ettiği kullarının arasına katsın.... AMİN..

13.12.2012

Hz.İmam-ı Azam (Rah.aleyh) ve İlmi 1

İmâm-ı A’zam’ın büyüklüğünü çekemeyenler, onun Peygamber efendimizin sünnet-i seniyyesini bırakıp sâdece kendi aklıyla ve kıyas yoluyla hareket ettiği dedikodusunu yayıyorlardı. Söylenenler Peygamber efendimizin torunlarından Muhammed Bâkır hazretlerinin kulağına ulaştı. Seyyid Muhammed Bâkır hazretleri İmâm-ı A’zam’la görüştüğü zaman ona buyurdu ki: Sen, ceddim Resûlullah’ın (sallallahü aleyhi ve sellem) dînini kıyasla değiştiriyormuşsun? deyince, İmâm-ı A’zam: Allah korusun, böyle şey nasıl olur? Lâyık olduğunuz makâma oturunuz benim size hürmetim var dedi. Bunun üzerine, Muhammed Bâkır oturunca, İmâm-ı A’zam da onun önüne diz çöktü ve aralarında şu konuşma geçti. İmâm-ı A’zam şöyle dedi: “Size üç suâlim var, cevap lütfediniz?” Kadın mı daha zayıftır, erkek mi? diye sordu. O da, kadın daha zayıf dedi. Kadının mirâsda hissesi kaç? Erkek iki hisse, kadın ise bir hisse alır, deyince; Bu, ceddin Resûlullah’ın (sallallahü aleyhi ve sellem) kavli değil mi? Eğer ben bozmuş olsaydım, erkeğin hissesini bir, kadınınkini iki yapardım. Fakat ben kıyas yapmıyorum, nassla (âyet ve hadîs ile) amel ediyorum.
İkincisi: Namaz mı daha fazîletli, yoksa oruç mu? Namaz daha fazîletli, diye cevap verdi. Eğer ben ceddinin dînini kıyasla değiştirseydim, kadın hayızdan temizlendikten sonra, namazını kazâ etmesini söylerdim. Orucu kazâ ettirmezdim.Fakat ben kıyasla böyle bir şey yapmıyorum.
Üçüncüsü: Bevil mi daha pis, yoksa meni mi? Bevil daha pisdir diye cevap verdi. Eğer ben ceddinin dînini kıyasla değiştirseydim bevilden sonra gusül, meniden sonra abdest alınmasını bildirirdim. Fakat ben hadîse aykırı rey kullanarak, kıyas yaparak Resûlullah efendimizin dînini değiştirmekten Allahü teâlâya sığınırım. Böyle şeyden beniAllah korusun dedi. Nass (Kitapdan ve sünnetden delil) olan yerde kıyas yapmadığını, delili bulunmayan meseleleri, delili bulunan meselelere benzeterek kıyas yaptığını söyleyince, Muhammed Bâkır onu kucaklayıp alnından öptü.

11.12.2012

Süs !

Hoca, medresede ders verirken talebenin biri arasıra ayağa kalkar. Hoca sebebini sorar.
Talebe: -Efendim Hızır geliyor da ondan.
Hoca: -Ben niçin görmem?
Talebe: -Sorayım efendim, deyip tekrar geldiğinde sorar.
Hızır Aleyhisselam’ın: -Hocan süsü ile çok uğraşıyor. Medreseye gelirken ayna önünde, cübbe sarık şöyle mi yakıştı, böyle mi yakıştı, diye fazla meşgul oluyor. Bu gibi haller manevi terakkiye manidir, buyurduğunu hocaya bildirdiği günden itibaren, ayna karşısına geçmeyi terkedip, süslenmekten uzak kalan hocaefendinin, sarığı eskiyip sallanmaya başladığından “Saçaklı Hoca” ismi verilmiştir. (Rahmetullahi Aleyh.) Terakki-i maneviye mani olan zinetten uzak kalmalı.

6.12.2012

Müslüman İçin Dünya

İbn Ömer’den (r.a) nakledildiğine göre o şöyle demiştir: Allah Rasülü (s.a.v) (bir defasında) omuzumdan tuttu ve şöyle buyurdu:
Dünyada sanki bir yabancı (garib) veya yolcu imişsin gibi ol. ” İbn Ömer (r.a) şöyle derdi:
“Akşama ulaşırsan sabahı bekleme. Sabaha çıkarsan akşamı bekleme. Sağlığından hastalığın için, hayatından ölümün için (hisse-pay) al”.[219]

Efendimiz’in (s.a.v), ”Dünyada sanki bir yabancı veya yolcu imişsin gibi ol” ifadesi: Ona sıkı sıkıya bağlanma. Onu vatan edinme. Kendi kendine orada ebediyyen kalacakmış gibi düşünme. Dünyaya, kendi vatanında olmayan ve hemen aile­sine kavuşmak isteyen yabancı bir kimsenin bağlandığı gibi bağlan. İşte Selman-ı Farisî’nin sözünün manası da budur. O şöyle demişti:
“Dostum (s.a.v) bana dünyadan, bir binici­nin azığı kadar almamı tavsiye buyurdu.”
Dünyaya kıymet vermemekle alakalı şöyle bir şiir söylenmiştir:
“Kalıcılar binası mı kurarsın? Eğer akledersen pek az burada kalırsın.
Göç kervanının ağaç altında uğradığı kimseye ağacın gölgesi yeterlidir. ”
Yine dünyaya verilecek değerle alakalı olarak şöyle denir:
”Bekası olmayan yurtta bekayı arzularsın. Yer değiştir­meyen bir gölge hiç duydun mu sen. ”
Bir başkası da şöyle der:
”Onunla hapsolundun severken sen onu. Onda hapsolunmuşken nasıl seversin onu.
Avunup oynama içinde bulunduğun bu evde. Ayrılır sen­den gafil olduğun bir günde.
Sana yemek yedirir, ama ondan yediklerini. Yiyecek o da senden yakın zamanda. ”
Hadis-i şerifte uzun emel sahibi olmamaya, tevbede acele davranmaya, ölüm için hazırlanmaya delil vardır. Bir ameli varsa inşaallah desin. Allah Teâlâ şöyle buyurur:
Allah’ın dilemesine bağlamadıkça (inşaallah demedikçe) hiçbir şey için bunu yarım yapacağım deme.[220]
Efendimiz’in, “Sıhhatinden al” ifadesi: Onun bu emri kişinin ameli salih işleme sureti ile sağlıklı olduğu vakitlerin kıymetini bilmesi içindir. Zira bazı zamanlarda hastalık ve yaş­lılıktan kaynaklanan bir sebepten dolayı oruç tutmaya, namaz kılmaya ve benzerlerine gücü yetmeyebilir.
Efendimiz’in”hayatından ölümün için” ifadesi: Efendi­miz (s.a.v), (ahıret için) azık hazırlamayı emretmiştir. Allah’­ın (cc): “Her bir kışi yarın için ne hazırladığına baksın. ”[221] ifadesi de bu manadadır. Kişı ölünceye kadar bunu önemse­mez, ölünce de: “Rabbım, beni döndür de terkettiğim salih amelleri yapayım.”[222] der.
İmam Gazali, şöyle der: “Adem oğlunun beraberindeki bedeni, kendisi ile iyi ameller işlediği, bir ağ gibidir. Hayrı kazanır da ölürse o kendisine yeter. Bundan sonra artık ağa ihtiyacı yoktur. Ki o ölümle kendisinden ayrılan bedendir. Şüphesiz insanın ölmekle dünyaya olan hırsı kesilir. Kabir azığı olması sebebiyle nefs iyi amelleri arzular. Şayet beraberinde iyi amel varsa yetinir. Eğer yoksa, dünyaya azık olmak için dönmek ister. Bu istek ağın kendisinden alınışından sonra ol­duğundan ona, heyhat, geçti denilir. Kişi devamlı bir şaşkın­lık ve ağın alınmasından önce azık alma hususundaki gev­şekliğine pişmanlık içinde bocalar durur. İşte bu sebeble Al­lah Rasülü (s.a.v) “Hayatından ölümün için al.” demiştir. Yü­ce olan Allah’tan (c.c) başka hiçbir güç ve kuvvet sahibi yok­tur. ”[223]

-------------------------------------------------------------------------------:


[219] Buhari, Rikak 3 (nr. 6053); Tirmizi, Zühd 25; İbn Mâce, Zühd 3.
[220] Kehf: 18/23.
[221] Haşr: 59/18.
[222] Müminûn: 23/99-100.
[223] İmam Nevevi, Kırk Hadis, Kahraman Yayınları: 167-169.

1.12.2012

FUDAYL BİN İYÂD(rahm.aleyh) Hazretlerinden

 ......... ............... .........
Yolda giderken insanların neşe ve sevinç içinde olduklarını görünce; "Nice neşeli ve sevinçli kimseler vardır ki, onlara nasib olacak kefenlikler dokunup satışa çıkarılmıştır bile." buyurdu.

Kendisine; "Belâ ve musîbete uğramış kimseler hakkında ne yapmamız uygundur?" denildi. O zaman; "Onların acılarını paylaşarak ağlayınız. Sizin de onlar gibi, belki de daha şiddetli bir şekilde, günahlarınızın karşılığı olarak belâ ve cezâya çarpılmanız muhtemeldir." buyurdu. Fudayl hazretleri çoğu zaman yanında bulunan yemek ve paradan hapishânedekilere gönderir ve onlar için; "Bunlar muhtaç ve çâresiz kimselerdir." der, merhâmet ederdi.

Fudayl hazretleri bir zaman hastalanmıştı. Arkadaşları ziyâretine geldiler ve ona; "Bir arzunuz var mı?" diye sordular. O; "Evet! Çok sevdiğim din kardeşim Yûsuf binEsbât'ı ölmezden önce bir defâ daha görmek istiyorum." buyurdu. Din kardeşini unutmamak lâzım geldiğini yanındakilere göstermek istedi.

Kendisine mümin ve münâfığın hâli soruldu. O; "Mümin, tatlı tatlı meyvesini versin diye hurma diker, fakat onun diktiği hurmada diken bitmesinden de korkusu vardır. Münâfık ise, hurma yerine dikenli bir ot diker ve bundan tâze hurma bitmesini bekler." buyurdu.

Fudayl bin İyâd hazretlerinin kalbi yufka, gözleri yaşlıydı. "Ağlamak, gözün ağlaması değil, kalbin ağlamasıdır. Adam var ki gözleri ağlar, fakat kalbi hastadır. Çünkü münâfıkların ağlaması, kalpten ve içten değil, sâdece baştaki gözden gelir." buyurdu.

Bir arefe günü Arafat'ta vakfe yaptı. Öğleden akşama kadar ağladı. Hem de günâhları düşünüp; "Şu günde bağışlanmış olsa bile vah yaptığım çirkin işlere, vah günâhlarıma." deyip dururdu.

Kendisinden kötü âlimlerden soruldu. Buyurdu ki: "Ümmetlerin herbiri, Rahmânın yolu üzerine oturmuş kötü âlimler yüzünden helâk olurlar. Onlar habis amelleri ile Allahü teâlânın yolunu kesmiş, insanlara engel olmuş olurlar."

Ona; "Şeytan insanı ne ile tuzağa düşürür?" dediler. O; "İblis, üç şeyden biri ile âdemoğlunu tuzağına düşürür. Birincisi kendini beğenmesi, ikincisi amelini gözünde büyütmesi, üçüncüsü günahlarını unutmasıdır."

İbâdetlerin, farzlarına, vâciplerine ve sünnetlerine uygun olarak yerine getirilmesini söylerdi. Bu hususta; "Kulun amelini güzelce edâ etmesi kadar şeytanın belini kıran bir şey yoktur. Zîrâ Allahü teâlâ meâlen; "Hanginizin daha güzel amel edeceğini imtihan etmek için..." (Mülk sûresi: 2) buyurdu. Kul, kırk yaşına bastığı zaman bütün isyân ve günahlardan tövbe etmezse, şeytan onun alnını sığar durur ve; "Felah ve kurtuluştan uzak kalan bir yüze feda olayım." der." buyurdu.

İnsanları haram ve şüphelilerden sakındırırdı. Bu hususta; "Sakın şüpheli bir şeyle Mekke yoluna koyulayım demeyiniz. Biliniz ki haram ve şüpheli şeylerden bir dirhemin altıda biri kadar bir hakkı sâhibine iâde etmek, içinde şüpheli kazanç bulunan malla yapılacak beş yüz nâfile hacdan Allah yanında daha kıymetlidir." buyurdu.

Bir gün sevdiklerine şu hikmetli sözleri söyledi: "Azarlaması çok olanın arkadaşı az olur. Kim fâcir, zâlim kimseye yardım ederse, onu günahlara karşı kamçılamış olur. Kim alçak kişiden meded umarsa, kendisine ihânet etmiş olur. Kim ilmiyle âmil olmayandan ilim öğrenmek isterse, câhilliğini arttırmış olur. Kim ahmak adama ilim öğretmeye çalışırsa, şüphesiz ömrünü faydasız bir şeyle geçirmiş olur. Kim nanköre iyilik ederse, nîmeti zâyi etmiş olur." buyurdu.

Bir zaman mücâhidler savaşa gitmek istediklerinde ona uğrayıp duâ istediler. O; "Ey Allah yolunda cihâda çıkanlar! Günahlarınızdan tövbe ediniz.Çünkü bu elinizdeki kılıçlardan daha çok size siper olur." buyurdu.

21.07.2012

Hoş Geldin Mübarek Ay

Kur'an-ı Kerim'de: "Ey iman edenler!.. Sizden evvelki (ümmet)lere yazıldığı gibi, sizin üzerinize de oruç yazıldı (farz kılındı). Tâ ki, korunasınız"(Bakara Suresi.183) hükmü beyan buyurulmuştur. Oruç'un Hicret'ten sonra "Farz" kılındığı hususunda ittifak vardır. Sahih olan rivayete göre; Bedir Savaşı'ndan kısa bir süre sonra farz kılınmıştır.(6) Hz. Aişe (r.anha) validemizden rivayete göre; Resûl-i Ekrem (sav) daha önce Aşûre orucuna devam buyurmuştur. Hz. Muaz b. Cebel (ra)'den rivayet edilen bir habere göre de; Medine'de her ay üç gün oruç tutmuş ve bunu ashabına da tavsiye etmiştir. İmam-ı Merginani: "Şüphesiz ki; Ramazan ayında oruç tutmak farzdır. Çünkü Allahû Teâla (cc): "Sizin üzerinize oruç farz kılındı" buyurmuştur. Ayrıca farziyeti hususunda icmâ teşekkül etmiştir. Bundan dolayı Ramazan orucunun farziyetini inkâr eden kâfir olur"(7) hükmünü zikretmektedir.

Resûl-i Ekrem (sav)'in: "Oruç insanı cehennem ateşinden koruyan bir kalkandır; tıpkı sizi harpte ölüme karşı muhafaza eden bir kalkan gibi"(8) buyurduğu bilinmektedir. Malûm olduğu üzere oruç; mükellefi her türlü şehvetten alıkoyan ve ihlâsı artıran bir ibadettir. Açlığa, susuzluğa ve nefsin diğer arzularına boyun eğmemek ve direnmek açısından da oldukça önemlidir. Allahû Teâla (cc)'ya iman eden ve O'nun uğrunda cihad'a karar veren mü'min oruç ibadeti ile kuvvetli bir iradeye sahip olur. Hicrî Takvim; ayın hareketlerine göre değiştiği için, her yıl diğerine nisbetle on veya onbir gün önce gelir. Dolayısıyla insan bazen (-30) derecede, bazen de (+40) derecede oruç tutar. Bu bir anlamda mükellefin "Dondurucu bir soğukta ve kavurucu bir sıcakta dahi, Allahû Teâla (cc)'nın emirlerine uymaya hazırım" taahhüdünde bulunmasıdır. Ayrıca bir ay süre ile; nefsinin bütün şehvetlerini terketmesi oldukça önemli bir hadisedir.

Resûl-i Ekrem (sav)'in: "Oruç bir kalkandır. Oruçlu kem (kötü) söz söylemesin. Oruçlu, kendisiyle itişmek ve dalaşmak isteyene iki defa "Ben oruçluyum" desin.

Ruhum yed-i kudretinde olan Cenab-ı Hak'ka (cc) yemin ederim ki; oruçlu ağzın (açlık) kokusu, Allah indinde misk kokusundan daha temizdir.

Cenab-ı Hak (cc) buyurmuştur ki; "Oruçlu kimse benim (rızam) için yemesini, içmesini, cinsi arzusunu bırakmıştır. Oruç doğrudan doğruya bana edilen (riya karışmayan) bir ibadettir. Onun (sayısız) ecrini de doğrudan doğruya ben veririm. Halbuki başka ibadetlerin hepsi on misliyle ödenmektedir""(9) buyurduğu bilinmektedir.


.............................................................................................:

(6) Mecmûat'u't Tefasir İst: 1970, Çağrı Yay. C: 1, Sh: 257, (Haazin böl.). Ayrıca İbn-i Kesir - Tefsirû'l Kur'an'il Azim - Beyrut: 1969, D. Marife C: 1, Sh: 213.

(7) İmam-ı Merginani - El Hidaye şerhû Bidayetü'l Mübtedi - Kahire: 1965, C: 1, Sh: 118.

(8) Sünen-i Nesai - İst: 1401, Çağrı Yay. C: 4, Sh: 167, (K. Savm: 43)

(9) Abdi'l Latifi'z Zebidi - Sahih-i Buhari Muhtasarı, Tecrid-i Sarih tercemesi ve şerhi - Ankara: 1974 (3 bsm) C: 6, Sh: 248, Had. No: 897.

Sünnet-i Şerif Ve Hadis İnkarcılarına Duyurulur

 "Bununla beraber Allah ve Resulü bir işe hükmettiği zaman, gerek mümin bir erkek ve gerekse mümin bir kadın için, o işlerinde baş...